Anne-Baba’dan Önce Birey

Mutlu anne (baba) olmak, önce mutlu birey olmaktan geçer. Birey olarak içsel dengenizi kuramamışsanız, iyi bi eş, iyi bir anne baba olmanız hayal olur. Çocuklarınız ve aileniz dışmda, onlardan bağımsız, kendi içinizde, kendinize ait bir dünya kurmanız gerekir. Bunu başarmanız önemlidir. Tüm zamanınızı, enerjinizi ailenize adarken, kendinize ayırdığınız özel anlarınız yok ya da çok az ise, zamanla kendileri için yaşamaya başladığınız aile fertlerine karşı fazlasıyla kırılgan olmaya başlarsınız. Onlara, kendinizi unuturcasına ihtimam gösterirken kendi istek ve ihtiyaçlarınızla ilgilenmezseniz, onlar günün birinde; sizin onlarla ilgilendiğiniz gibi sizinle ilgilenemediğinde dünya başınıza yıkılır. Olürcesine emek verdiklerinize, saçınızı süpürge ettiklerinize kırılırsınız, küsersiniz ve onlardan beklentiniz çok fazla olur. Oysa onların sizden istediği “saçınızı süpürge etmeniz” değildir! Doğru ve abartısız ilgiyle, kendinden vazgeçmek birbirinden farklı şeylerdir. Yakınlarımız ve çocuklarımız bizden sadece gerçek bir paylaşım, gerçek bir beraberlik anlayışıyla yanlarında olmamızı isterler ama kendimizden geçmemizi, adanmamızı kimse bizden istememiştir aslında. Kendi isteğimizle, kimseye sormadan; sevgi adına adanırız, onları memnun etme telaşıyla, kendimizi unuturcasına kendimizden geçeriz, sonunda; bu imkansız olanı gerçekleştirmeye gücümüz yetmez, yorulur, tükenir; sevdiklerimize ve tüm dünyaya anlaşılmamak, önemsenmemek adına küser ve sitem etmeye başlarız. Kendimizi gereksiz yere sadece başkalarının memnuniyetine ayarlı bir yaşamı yaşamakla yükümlü sayar, sonra da gerçek yaşamın ayarını yitiririz.

anne baba

anne baba

Anne babalar, aile içinde anne baba rolünden önce, “eş” rolünü paylaşmaktadırlar. Bir “eş” olmadan önce, her iki kişi de ayrı ayrı, birer bireydir. Kişiler öncelikle kendi bireyselliklerini anımsayarak, kişisel olarak “olumlu bir benlik algılamasına” sahip olmalıdırlar. Bunun için kendilerini sürekli biçimde geliştirmeleri gerekir. Anne babaların, öncelikle kendi bireyselliklerini sağlıklı geliştirmeleri daha sonra da eşlerin birbirlerine huzurlu bir beraberlik ilişkisi sunmaları gerekmektedir. Anne baba arasında, huzurlu ve gerçek bir paylaşımdan söz edebilmek Önemlidir. Çocuklar, annenin babaya, babanın anneye değer verdiği, sevgi dolu aile ortamlarında sağlıklı gelişmektedirler. Bu nedenle öncelikle, annenin – babanın birey olarak kişisel mutluluğunu daha sonra da anne-baba arası güven ve sevgi dolu bir paylaşımın önemli olduğu görüşündeyiz. Anne babaların öncelikle kendilerine, daha sonra birbirlerine ve çocuklanna vakit ayırmaları gerekmektedir. Kişinin, ailesiyle birlikte geçirdiği zamanın içeriği ve bu paylaşım anlarında sevgi iletiminin gerçekleşmesi önemli bir konudur. Çocuğunuz için telafi edemeyeceğiniz tek şey sevgidir. Çocuğunuza, her zaman sevgi dolu bir aile ortamını sunabilmeniz ise öncelikle kendinize “iyi” bakmaktan, kendinizi “iyi” hissetmekten geçer. Birçok rolü ve sorumluluğu olan günümüz anne babalarının, her şeyden önce aile içinde gerçek bir paylaşıma ihtiyaçları vardır.
Bir annenin- babanın, çocuklarına verebilecekleri, en büyük armağan birbirlerini sevmeleri ve aralarında sevgi ve saygı temelli gerçek bir paylaşımın yaşandığını onlara hissettirebilmeleridir. Bu nedenle gerçek bir paylaşımın, eşler arası fedakârlığın ne olup olmadığı doğru anlaşılmalıdır. Gerçek bir paylaşım, tek yönlü fedakârlığın olduğu ilişkiler değildir. Mutlu ilişkiler, bir tarafın sürekli verdiği diğerinin sürekli alıcı olduğu ilişkiler değildir. İyi bir dans gibidir iyi ilişkiler, dans etmek için istekli değilseniz ve hiçbir harekette bulunmazsanız, eşiniz ayağınıza basmaya başlar. Oysa niyeti iyidir, dansı sürdürmektir. Dans ederken, partnerinize nasıl uyum sağlıyorsanız ve nasıl ki onun yapması gereken hareketi, onun yerine yapmaya kalkmanız anlamlı değilse, ilişkilerde de partnerinize kendi dansını yapması için fırsat vermelisiniz. Yine dans ederken, nasıl ki partneriniz üzerine düşeni yapmadan, doğru bir adım atmadan sizin yeni bir hareket sergilemeniz beklenmezse, ilişkilerde de muhatabınızın ortak dansınız için bir şeyler yapmadan, dansı sizin alıp götürmeniz, gereksiz, tatsız ve yorucudur.

anne-baba sevgisiAyrıca bu muhatabınız için de son derece sevimsiz bir durumdur, çünkü ortak gösteriniz için o hiçbir emek vermemiş, her şey sizin becerinizle ortaya çıkmıştır, bunun farkındadır ve bu danstan hiçbir şey anlamamış, üstelik sıkılmıştır. Belki, dansı defalarca yarıda bırakmak istemiştir içinden, belki bunu beden diliyle anlatmıştır, belki de söylenmiştir; ancak siz iki kişilik bir dansta diğer tarafın yapması gerekenleri icra etmekle meşgul olduğunuzdan bunu fark etmemişsinizdir. Bu durumda eşiniz sizi pistin ortasında yalnız bırakıp gittiğinde, şaşırıp kalmayın sakın! Bu dansın aniden neden yanm kaldığını anlamaz, üstelik bir de pisti terk eden eşinizi suçlarsınız.
Siz iyi bir dansı tamamlamak için gereksiz yere, eşinizin yerine de çırpmırsınız. İnsanlar, özellikle kadınlar ilişkilerde de aynı şeyi yapmaktadırlar. İlişkide bir diğerinin yapması gerekenleri, siz yaptığınızda ondaki duyarlılıkların ve becerilerin ortaya çıkmasına izin vermezsiniz. Bu fedakârlık değildir. Eşinizin, ortak ilişkinizin gelişimi için emek vermesini engellemektir. “Fedakârlık” sözcüğünün, bu çerçevede çok dengeli biçimde yorumlanması gerekmektedir.
Bir kayıkta tek kürekle yol alınmaz, sadece tek kişi kürek savurursa kayık olduğu yerde kalır, ilerlemediği gibi kendi etrafında dönmeye başlar. İlişki, iki kişi arasındaki ortak ve yeni bir canlıdır. Bu canlının bakımı için iki kişinin de yapması gerekenler vardır. Karşınızdaki insanın yapması gerekenleri, siz yapmaya kalkarsanız, bir yerde yorulursunuz, kırılırsınız, sitem etmeye başlarsınız. Ayrıca sevdiklerinize emek vermenin güzelliğini yaşamalarına izin vermemiş olarak, onları bu tattan mahrum edersiniz. Özetle, eşinizin yaşadığınız ilişkiye emek vermesini için ona fırsatlar sunmanız önemlidir. Sevmek emek vermektir. Gerçek ilginin ve sevginin gerçekleşmesi içten içe bir emeğin verilmesine bağlıdır. Sevmek emek harcamaktır. Emekle büyütmektir. Kişi ancak emek verdiği şeyi sever, sevdiği şey için emek verir. Günümüz şartlarında, birçok sorumlulukları ve rolleri olan anne babalara öncelikli önerimiz; ayrı ve özel bir “birey” olarak kendi varlıklarını hatırlamaları, daha sonra da eşlerine ve çocuklarına sevgi dolu gerçek bir paylaşım ortamı sunmaları olacaktır.
İsteksiz ve gönüllü olduğunuz konularda “hayır” demekte zorlanıyorsanız, reddetmekte zorlandığınız insanlar yavaş yavaş yaşamınıza hükmetmeye başlar. Hayır diyememekle, hayır diyemediğiniz insanlara bağımlı hale gelmeye başlarsınız.
“Bağlılık” ile “bağımlılık” kavramlarını ayırt edebilmek gerek. Sağlıklı sevgi ilişkileri birbirlerinin gelişimine izin veren ilişkilerdir. Bağımlı olursanız, farkına varmadan sevdiğinizin ve kendi gelişimini engellerseniz, yaşadığınız; hastalıklı bir bağlılık ilişkisine döner. “Yakınlık” kavramım da yeniden ele almamız da fayda vardır, insanlar yakınlarına -çok sevdiklerine- genellikle diğerlerine davrandığından daha özensiz ve kaba bir davranış içindedir. Yakın olmanız, birbirinize bir başkasına davrandığınızdan daha saygısız ve daha itinasız davranma hakkmı vermez.
Özellikle Türk kadını, yetiştirilme ortamlarındaki “anaç anne” modelinin “etkisiyle, “reddetme” ve “reddedilme” konusunda yanlış tutum içindedir. Reddetmeyi bilmediği için reddedilmeye de tahammülü yoktur. Sürekli başkaları için yaşamak sıkıcı ve yorucudur. Zaman içinde kendinizden uzaklaşmaya başlarsınız. Bu bencillikle aynı şey değildir. Başkalarını mutlu etmekten gerçekten mutlu olduğunuz sürece başkaları için yaşamanızda sakınca yoktur. Ancak bu yaşam biçiminiz alışkanlık olmuşsa ve hayatınızın merkezinde sürekli başkaları duruyorsa, yitmeye ve kendinizi ifade edememeye başlarsınız. Kendi istek ve ihtiyaçlarınızı sürekli ertelemek, başkalarına öncelik vermek yıpratıcıdır. İdeal olan bu değildir. Ötekiler, yakınlarınız ve sevdikleriniz yaşamınızın bir parçası olmalıdır.
Birini ya da birilerini yaşamınızın her şeyi yapmak -sanıldığı kadar-iyi bir şey değildir. Kimse kimsenin “her şeyi” olamaz, kimi insanlar karşısındakine sevgisini anlatmak için “sen benim her şeyimsin” cümlesini kurarlar. Oysa bir insana “her şeyimsin”, demekle onu çok ağır bir yükümlülük altına sokarsınız. Bir insandan sizin her şeyiniz olma¬sını beklemek son derece bencilcedir. Siz de kimsenin her şeyi olamazsınız, olmaya da çalışmamaksınız. Size verilen hayatın merkezine koyacağınız, kendinizden daha kıymetli kimse yoktur. Hayatınızın merkezine koyduktan sonra sevdiklerinizi, yakınlarınızı ve diğerlerini belli mesafelerle yerleştirebilirsiniz. Günlük ve reel yaşamda da mutlu olma ihtimaliniz kalmaz üstelik. Sesinizi duyuramamak sizi çaresizliğe iter. Kendinizi yalnız, önemsiz ve değersiz hissedersiniz. Yorgun ve kırgın olduğunuz için söz konusu kişi ya da ilişki için hiçbir şey yapmak istemezsiniz. Bir ilişki için yapabileceğiniz bir şeyin kalmadığını düşünüyorsanız o ilişki bitmeye yüz tutar. Başkalarının yönettiği yaşamlara katlanmaya başlarsınız oysa katlanmanın başladığı yerde gerçek bir bağlılık yoktur.
Reddedilmeyi de öğrenmemiz gerek, birileri bizi ya da isteklerimizi red ettiğinde kendimize ait o söz ettiğimiz o “Özel dünyayı” kurmayı becerememişsek hayatın sonu gelmiş gibi hissederiz. “Reddetmek” son derece insani bir tepkidir, ancak bizler yakınlarımız tarafından hiç red edilmemiz gerektiğini düşünürüz. Ne kadar yakm da olsak birbirimize, hepimiz farklı birer bireyiz, isteklerimiz ve planlarımız da farklı olabilir ve bunu olağan karşılamamız gerekir. İnsanların sevdiklerine öfkelenme hakkı vermeleri gerektiği gibi aynı şekilde insanların sevdiklerine kendilerine ayrı plan yapma ve planlarınızı, bazı tekliflerinizi reddetme hakkı da vermeniz gerekir.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ
kadın sitesi kategoriler