Hamilelikte Enfeksiyonlar ve Hastalıklar

Suçiçeği: Suçiçeğine varicella zoster virüsü neden olur ve hastalık yüz yüze iletişim halin­deyken yayılan zerrelerle kişiden kişiye bu­laşır. Kuluçka süresi 10 ila 21 gün arasın­dadır, bu süreçte ateşle birlikte kaşınan ve ilerleyen günlerde kabarıp kabuk tutan sulu döküntüler görülür. Suçiçeğine yaka­lanan bir yetişkin, döküntülerin çıkmasın­dan 48 saat öncesinde başlayıp hepsi ka­buk tutana kadar geçen süre boyunca hastalığı başkasına bulaştırabilir. Suçiçeği çok bulaşıcıdır ve çocukların yüzde 90’ı er­genlik çağına girmeden bu hastalığa yaka­lanmaktadır. Hastalığa ilk kez hamilelik sırasında yakalanmak çok nadir görül­mektedir (binde 3). Eğer ilk suçiçeğini hamileliğin ilk sekiz haftası içerisinde geçirirseniz bu düşüğe yol açmaz ama eğer sekizinci ve 20. hafta­lar arasında hastalanırsanız risk çok az (yüzde 1-2) olmakla birlikte bebeğinizin el ve ayaklarında, gözlerinde, cildinde, barsaklarında, mesanesinde ve beyninde bo­zukluklar ve büyüme sorunuyla birlikte, doğuştan suçiçeği sendromu görülebilir. 20. ve 36. haftalar arasında bebeğiniz et­kilenmez ama virüs vücutta kalır ve doğumdan sonraki ilk yıllarda zona hastalığı şeklinde ortaya çıkabilir. Ancak eğer 36. hafta ile doğumdan sonraki 21. gün arasındaki bir zamanda suçiçeği olursanız, bebeğiniz de suçiçeği olabilir. Doğumdan sonraki beş gün veya üç hafta içerisinde or­taya çıkarsa çok ciddi bir enfeksiyon gö­rülebilir (Neonatal suçiçeği) çünkü yeni doğan bebeğin bağışıklık sistemi virüsle başa çıkacak kadar gelişmemiştir. Eğer so­run belirlenirse ve bebeğinize antikor en­jeksiyonu (ZIG- zoster immunoglobulin) yapılırsa, belirtiler ortaya çıkmadan yapılan bu enjeksiyon atağının şiddetini azaltacaktır. Antiviral bir ilaç olan asiklovir, döküntüler başladıktan sonraki 24 saat içinde verildiği sürece belirtileri azaltacaktır. Eğer suçiçeği hastalığına maruz kal­dığınızı düşünüyorsanız, doktorunuz bağışıklığınıza bakmak için bir kan testi is­teyecektir. Eğer bir belirsizlik olursa doğum sırasında bebeğinize ZIG enjeksiyonu yapılacaktır.

hamilelikte hastalık

Kızamıkçık: Hamile kadınların yüzde 90’ı çocukken bu hastalığı geçirdiği veya aşı olduğu (MMR programının bir parçası- kızamık, kızamıkçık, kabakulak) için kızamıkçığa karşı bağışıklıkları vardır. Kalan yüzde 10’luk kesimden sadece birkaç kişi ilk defa hamileyken kızamıkçık geçirir ve bunun doğuştan kızamıkçık sendromu geçirebi­lecek olan bebek üzerinde ciddi etkileri vardır. Kızamıkçık, havadaki mikroplu parçacıkların solunmasıyla bulaşır ve be­lirtiler, bulaşmadan iki ila üç hafta sonra or­taya çıkar. Bunlar yüzde ve kulaklarda or­taya çıkan düz pembe döküntülerdir, daha sonra tüm vücuda yayılır, eklemlerde şişme ve ağrıya neden olur, ateş yükselir ve lenf bezleri şişer. Hastalıklı kişiler, belirtiler gö­rülmeden bir hafta öncesini ve belirtilerin geçmesinden birkaç gün sonrayı kapsayan sürede hastalığı başkasına bulaştırabilir­ler. Eğer hamilelikte döküntüler ortaya çı­karsa doktorunuz kızamıkçık olup olma­dığım anlamak için bir kan testi yapar ve iki hafta sonra testi tekrarlayarak antikor üretip üretmediğinize bakar. Eğer 12. haf­tadan önce size kızamıkçık teşhisi konursa, bebeğinizde yüzde 80 ihtimalle gözde ka­tarakt, sağırlık, kalp bozukluğu ve öğrenme zorluğu gibi doğumsal anomalikler görülme riski olacaktır. 13. ve 17. haftalar arasında ortaya çıkan kızamıkçık bebeğin sağır olmasına neden olabilir. 17. haftadan sonra bebeğiniz tehlike altında değildir. Doğumsal kızamıkçıkla doğan bebeklerin kiloları az, cildi döküntülü, karaciğeri ve dalağı sanlıkla büyümüş olabi­lir ve aylarca bulaşıcı kalabilirler.

Parvovirüs: Parvovirüs B19 kaynaklı enfeksiyonların belirtileri kızamıkçığa benzer ama çok ha­fif olduğu için fark edilmeyebilir. Parvovi­rüs zerrelerle (öksürme ve hapşırma) veya fomiderle (Mikroplu parçacıkları emen maddeler, yatak, kıyafet ve halı gibi) temas sonucu bulaşır. Organizma doğumsal anormalliklere neden olmaz ve hamilelikte görülen enfeksiyonların çoğu sağlıklı be­beklerin doğumuyla sonuçlanır. Hamile­likte yaygın olarak görülmez ama geç düşüklere ve HIDROPS FETALIS ile ilgili olan rahim içi ölüme neden olabilir.

Sitomegalovirüs (CMV): Sitomegalovirüs (CMV) herpes ailesinden bir virüstür ve genç çocuklarda sıkça gö­rülür, yetişkinlerin en az yüzde 50’lik bir kısmı 30 yaşma gelmeden bu enfeksiyonu geçirmiş olur. Enfeksiyon genellikle fark edilmez ama boğaz ağrısı, hafif ateş, ek­lemlerde ağrı ve yorgunlukla birlikte nezlemsi bir duruma neden olur. Genellikle yalan temas, mikroplu kan, idrar, tükü­rük, mukus veya anne sütüyle bulaşır.Yalnızca bazı hassas kadınlar ilk kez hamilelik sırasmda CMV enfeksiyonu ka­par ve bu kadınlar arasında virüsün be­beğe geçme ihtimali yüzde 40’ür. Bu be­beklerde zekâ geriliği, görme, duyma ve gelişim problemlerine neden olabilen doğumsal CMV görülme riski vardır ama hastalık kapan bebeklerin sayısı çok azdır. Günümüzde CMV’vi tedavi etmek veva etkilerini durdurup tersine çevirmek mümkün değildir ama yeni antiviral ilaçlar araştırılmaktadır, ingiltere’de zekâ geri­liğinin başlıca ve en yaygın nedeni CMV olduğu için aşı bulma çalışmaları sürmek­tedir. Hamileler gibi risk altında olan kişiler (hastane ve laboratuvar personeli ve hemşireler) ellerini yıkamak gibi anti­septik önlemler almalıdır.

Toksoplazma: Nüfusun çoğu daha önce bu enfeksiyonu geçirdikleri için toksoplazmaya karşı bağışıklık sahibidir. Enfeksiyon o kadar hafif geçmiştir ki düşük ateş ve şiş salgı bezleri gibi nezleye benzeyen belirtiler fark edilmemiş olabilir. Enfeksiyona ilk defa hamilelikte yakalanmak nadir görülen bir durumdur (2000’de 1) ama bebekte ciddi sorunlara neden olabilir. Hamileliğin ilk üç ayında bebeğin hastalık kapma riski düşüktür ama erken veya ilerleyen za­manda düşükler ve nörolojik sorunlarla (HİDROSEFALİ, serebral kalsifikasyon ve gözlerde hasar) doğan bebeklerin gö­rülme riski yüksektir. Doğuma yakın za­manlarda bebeğin hastalığı kapması daha kolaydır ama doğumsal toksoplazma en­feksiyonunun nörolojik hasara yol açması pek olası değildir. İngiltere’de hamile kadınlara rutin olarak toksoplazma testi yapılmamaktadır ama eğer kan testi kadının mikrobu kapmış olabileceğini gösteriyorsa, hastalığın be­beğe geçme riskini azaltmak için antibiyo­tik tedavisine başlanması önerilecektir. Be­beğe geçip geçmediğinin anlaşılması için kordosentez yapılabilir. Eser hastalığın bebeğe geçtiği kesinleşirse bazı kadınlar hamileliği sonlandırmayı düşüne­bilir.

Tüberküloz: Gelişmiş ülkelerde akciğer TB’nun gö­rülme oranı çok az olduğundan ve ge­lişmemiş ülkelerde de pelvisi etkileyen ve kısırlıka yol açan daha yaygın bir hastalık olduğu için, TB enfeksiyonunun hamilelik sırasında görülmesi oldukça az rasdanılan bir durumdur. Ancak nüfus hareketliliğindeki artış ingiltere’de yaşayan tüberkülozlu hamile kadın sayısında büyük bir artışa neden olmuştur. HIV enfeksiyonu olan kişiler, bağışıklık sistemlerindeki değişiklikler nedeniyle TB enfeksiyonuna karşı daha hassastır. Hamileliğin ilk yarı­sında görülen aktif TB genellikle izoniazid antibiyotiklerle tedavi edilebilmektedir ama 20. haftadan sonra rifampisin kullan­mak daha güvenlidir. Eğer doğum sıra­smda annede TB aktif değilse bebeğe BCG aşısı yapılmalıdır, karantinaya alın­masına gerek yoktur ve emzirmeye izin ve­rilir.

hamile2Listeria: Listeria yiyecek yoluyla geçen bir bakteri­dir. Hamilelik sırasmda görülmesi yaygın değildir ama bebek üzerinde ilerleyen za­manda düşük ve rahim içi ölüm görülmesi gibi ciddi sonuçları olabilir. Hamilelik sü­resince anne adaylarının bu enfeksiyona olan dirençleri azalır ve bu direnç plasen­tada daha da azdır. Tipik belirtileri, kırık­lık, mide bulantısı, ishal ve kann ağrısı ile birlikte aelisen nezlemsi bir rahatsızlıktır. Penisüinli antibiyotikler hızlı bir şekilde tedavi edebilir ama hamilelik sırasında bu sorundan kaçınmanın en iyi yolu önlem al­mak ve enfeksiyona maruz kalmamaya ça­lışmaktır.

B grubu streptokok enfeksiyonu: Kadınların yüzde 5 ila yüzde 30’unda bu normal barsak bakterisi vajinanın üst kıs­mında bulunmaktadır. Akıntı veya idrar enfeksiyonuna yol açabilmesine rağmen çoğu zaman bir belirti göstermez. Eğer doğum sırasmda enfeksiyon mevcutsa be­bek etkilenebilir. Risk altındaki bebeklerin yalnızca yüzde l’inde vajinal salgıları yutma veya soluma nedeniyle bu enfeksi­yon görülmektedir, ama bu neonatal en­feksiyon ölümcül olabilir. Genellikle sep­tisemi ve menenjit belirtileri doğumdan iki gün sonra ortaya çıkar. Eğer annenin zarları yırtılmışsa prematüre bebekler çok büyük risk altındadır. Doğum öncesinde streptokok taraması yüzde 100 kesin sonuç vermez ve ingiltere’de rutin olarak yapıl­maz. Ama daha önce bu enfeksiyondan etkilenen bir bebeğiniz veya erken doğum yapma riskiniz olduysa, size test yapılması önerilecektir çünkü doğum sırasında ve doğumdan dört saat önce damardan veri­len antibiyotikler bebeği neonatal enfeksi­yonlara karşı korumanın en etkili yoludur.

Cinsel yolla bulaşan hastalıklar

HERPES: İki tür herpes enfeksiyonu vardır. Tip I (HSV1) ağızda ve dudaklarda yaralara neden olur. Genital herpes olarak da bilinen Tip TJ (HSV2) ise vulvada, vajinada veya servikste ağrılı ülsere neden olur. Eğer an­nede, genital herpes enfeksiyonu ilk olarak doğuma yakın bir zamanda görülürse, be­beğin doğum sırasında enfeksiyonu kapma riski yüzde 10’dur. Enfeksiyonun, herpes ensefaliti veya menenjit gibi çok ciddi so­nuçları olabilir, bu yüzden sezaryen yapıl­ması önerilmekte ve doğumdan sonra be­beğe antiviral ilaçlar verilmektedir, ilk enfeksiyondan sonra anne bir sonraki be­beği koruyacak antikorlar üretir ama bu annenin yeniden enfeksiyon kapmasını ön­lemez. Hamilelikte ikincil genital herpes enfeksiyonu anne için hoş olmasa da be­beği etkilemez. Bu durumda en iyisi vajinal doğum yapmaktır.

Gonore: Gonore genellikle rahim ağzını etkileyen ama idrar yolu, rektum veya boğazda da görülebilen çok bulaşıcı bir bakteri enfek­siyonudur. Genellikle KLAMİDYA, TRİ-KOMONAS ve FRENGİ üe birlikte gö­rülür. Enfeksiyonlu biriyle korunmasız cinsel ilişkiye girmek, vakaların yüzde 90’ında bulaşmaya sebep olur. Enfeksiyon belirtisiz seyreder veya vajinal akıntı, ağrı ve idrara çıkarken rahatsızlık gibi belirtileri olabilir. Fallop tüplerine zarar vererek DIŞ GEBELİĞE ve kısırlığa yol açan pelvik in-flamatuar hastalığının başlıca nedenlerin­den biri bu enfeksiyondur. Hamilelik sıra­smda görülen enfeksiyon zarların erken yırtılması ve erken doğumla ilişkilendirilebilir. Doğum sonrasında pelvik inflamatuar hastalığı ve sistemik yayılma (eklem ağrısı ve ciltte döküntü) riski artar. Hastalık en iyi rahim ağzından kültür alınmasıyla teşhis edilir ve penisüinli antibiyotiklerle tedavi edilir. Hamüelik sırasmda bebek enfeksi­yon riski altında olmasa da doğum sıra­smda organizmayla temas etmesi neonatal konjonktivite ve yoğun tedavi gerektiren septisemiye neden olabilir.

Klamidya: “Chlamydia trachomatis” adı verilen bak­teri İngiltere’de en sık görülen cinsel yolla bulaşan hastalıklardan biridir. Hastalığın görüldüğü erkeklerin yüzde 40’ında pe­niste akına, testis ütihabı ve idrar yaparken yanma gibi belirtiler görülse de, kadınların yalnızca yüzde 15’inde vajinal akıntı, pel­vik ağrı veya idrar problemi gibi belirtiler görülmektedir. Belirti görülmediği du­rumlarda büe vajinada, rahim ağzında, ra­himde, anüste, idrar yolunda veya göz­lerde enfeksiyon olabilir ve çok ciddi sorunlara neden olabilir. Fallop tüplerine verilen zarar dış gebelik riskini artırır ve kı­sırlığa neden olur. Eğer doğum zamanında enfeksiyon varsa bebeklerin yüzde 40’ı en­feksiyonu kapar. Klamidya, körlüğe veya yeni doğan zatürreesine neden olabüen neonatal konjunktivitin (göz enfeksiyonu) başlıca nedenlerindendir. Enfeksiyon an­tibiyotiklerle kolayca tedavi edüebüdiği için erken teşhis önemlidir.

Frengi: Frengi, Treponema pallidum adlı bir bak­teri tarafından taşman bir enfeksiyondur. Ingütere’de hamüe kadınlarda yaygın ola­rak görülmez ama enfeksiyon bazı etnikgruplar arasında artmaktadır ve bebeğe verebileceği zararlar penisilinle erken te­davi sayesinde önlenebilir. Bu yüzden ha­mile kadınların hepsine rutin kontrolleri sırasında frengi testi yapılmaktadır. En­feksiyonun ilk aşamasında, herpese ben­zeyen ama üç ila altı hafta boyunca süren bir ülser (şankır) ortaya çıkar. Tedavi edil­mediği takdirde enfeksiyon birkaç ayda ilerleyerek, ateş, kaşıntı, şiş salgı bezleri, kilo kaybı ve yorgunluğun görüldüğü ikinci aşamaya geçer. Tedavi edilmezse ilerleyen yıllarda üçüncül frengiye dö­nüşerek beyne, sinirlere ve diğer organlara zarar verebilir. Frenginin hamilelik üze­rindeki etkisi, bakterilerin 15. haftadan sonra plasentadan geçerek fetüse bu-laşabilmesidir. Hastalığı taşıyan hamile kadınların yüzde 70’i enfeksiyonu bebek­lerine bulaştırır. Eğer fetüs ilk enfeksi­yonu adatırsa doğumda hastalığın ikinci aşamasında olacaktır. Bu vakaların yüzde 30’unda ölü doğum görülür, diğer bir yüzde 30’luk kısımda da bebek doğumsal frengiyle doğar ve bebeklerde nöbet, ge­lişme geriliği, deri ve ağız yaralan, enfekte kemikler, sarılık, anemi ve mikrosefali gibi sorunlar görülebilir. Tek doz penisilin an­nedeki frengiyi tedavi ederek bebeğe geç­mesini önler. Eğer gerekirse doğumda be­beğe ek antibiyotikler de verilebilir. Frengi tanısı konduğunda klamidya, gonore, FHV ve hepatit B ve C enfeksiyonlarına da bakılması gerekir.

HIV Enfeksiyonu: HIV enfeksiyonu yaygın olarak cinsel yolla, virüs bulaşmış iğne kullanımı, mikroplu kan ve kan ürünleriyle bulaşır. Batı ülkelerinde HIV enfeksiyonu daha çok homoseksüel/biseksüel erkekler ve heteroseksüel madde bağımlılarında görül­mektedir. Londra’nın merkezinde HIV enfeksiyonu olan hamile kadınların oranı yüzde l’den daha azken bazı Afrika ülke­lerinde bu oran yüzde 40 civarındadır. Hamile kalmak HIV virüsü taşıyan bir kadının sağlığını etkilemez ama bebek üzerinde ciddi sonuçlan vardır. Yaklaşık olarak HIV virüsüyle doğan bebeklerin yüzde 20’sinde doğumdan sonraki ilk yıl içerisinde AİDS görülür ve bebekler dört yaşından önce ölür. Bazılarında da altı yaşından önce AİDS ortaya çıkar. Doğum öncesinde yapılan rutin taramalar ve HIV pozitif olan kadınların tedavileri, virüsün bebeğe geçme riskini ve annede AİDS’in bir hastalık şeklini alarak ortaya çıkma riskini büyük ölçüde azaltır ve annenin ömrünü uzatır. HIV pozitif olan kadınlara hamileliğin son aylarmda antiretroviral ilaç kombinasyonu verilerek, bebek se­zaryen doğurtularak, emzirmekten kaçı­narak ve yeni doğan bebeği aktif olarak te­davi ederek, HIV virüsünün anneden bebeğe geçme oranı yüzde 20’den yüzde 2’ye düşürülebilmektedir. HIV virüsü taşıyan hamile kadınların maalesef çoğu pahalı ilaçların ve tıbbi mü­dahalelerin hayatlarını kurtarma imkânı olmadığı ülkelerde yaşamaktadır.

Trikomonas: Bu enfeksiyona, idrar yollarında ve vaji-nada bulunan Trichomonas vaginalis or­ganizması neden olur ve enfeksiyon genelikle klamidya ve gonore ile birlikte görülür. Enfeksiyon belirti göstermeyebilir veya kötü kokulu sarı yeşil renkli kö­püklü vajinal akıntıyla birlikte vajina ve id­rar yolunda iltihap ve ağrı şeklinde ortaya çıkar. Hamilelikte görülen enfeksiyon yeni doğan zatürreesine neden olabilmektedir. Hastalığın teşhisi rahim ağzından alman sürüntü örneği veya vajinal örneğin ince­lenmesiyle konur. Enfeksiyon, hamilelikte ve emzirirken kullanılması güvenli olan metronidazol antibiyotiklerle tedavi edilir.

Bakteriyel Vajinoz: Kadınların yaklaşık yüzde 10’u ila 20’sini etkileyen vajinal akıntının nedenidir ama belirti göstermeyebilir. Bu genellikle ince gri renkli ağır ve kötü kokulu kaşıntı yap­mayan bir akıntıdır. Vajinal yayma tes­tinde bulunan ipucu hücreleri sayesinde tanı konur. Hamilelikte vajinadaki değişen hormonal ortam daha az asidik olduğu için bakteriyel vajinozda bulunan orga­nizmaların büyümesi için uygundur. Hamilelikte görülen BV enfeksiyonu geç düşük ve prematüre doğumla yakından il­gilidir. Klindamisin veya metronidazol gibi antibiyotikler enfeksiyonu birkaç gün içerisinde geçirse de hamilelikte nükset­mesi sık rasdanan bir durumdur. Tara­malar ve enfeksiyonlu kadınların her biri­nin tedavi edilmesi erken doğum oranını azaltmamıştır. Daha önce erken doğum yapmış olan kadınların bu enfeksiyona yatkınlığı bulunmaktadır ve enfeksiyon görüldüğünde testlerden ve antibiyotik tedavilerinden yararlanmalan gerekmek­tedir.

arasında artmaktadır ve bebeğe verebileceği zararlar penisilinle erken te­davi sayesinde önlenebilir. Bu yüzden ha­mile kadınların hepsine rutin kontrolleri sırasında frengi testi yapılmaktadır. En­feksiyonun ilk aşamasında, herpese ben­zeyen ama üç ila altı hafta boyunca süren bir ülser (şankır) ortaya çıkar. Tedavi edil­mediği takdirde enfeksiyon birkaç ayda ilerleyerek, ateş, kaşıntı, şiş salgı bezleri, kilo kaybı ve yorgunluğun görüldüğü ikinci aşamaya geçer. Tedavi edilmezse ilerleyen yıllarda üçüncül frengiye dö­nüşerek beyne, sinirlere ve diğer organlara zarar verebilir. Frenginin hamilelik üze­rindeki etkisi, bakterilerin 15. haftadan sonra plasentadan geçerek fetüse bu-laşabilmesidir. Hastalığı taşıyan hamile kadınların yüzde 70’i enfeksiyonu bebek­lerine bulaştırır. Eğer fetüs ilk enfeksi­yonu adatırsa doğumda hastalığın ikinci aşamasında olacaktır. Bu vakaların yüzde 30’unda ölü doğum görülür, diğer bir yüzde 30’luk kısımda da bebek doğumsal frengiyle doğar ve bebeklerde nöbet, ge­lişme geriliği, deri ve ağız yaralan, enfekte kemikler, sarılık, anemi ve mikrosefali gibi sorunlar görülebilir. Tek doz penisilin an­nedeki frengiyi tedavi ederek bebeğe geç­mesini önler. Eğer gerekirse doğumda be­beğe ek antibiyotikler de verilebilir. Frengi tanısı konduğunda klamidya, gonore, FHV ve hepatit B ve C enfeksiyonlarına da bakılması gerekir.
HIV ENFEKSİYONU
HIV enfeksiyonu yaygın olarak cinsel yolla, virüs bulaşmış iğne kullanımı, mik-
roplu kan ve kan ürünleriyle bulaşır. Batı ülkelerinde HIV enfeksiyonu daha çok homoseksüel/biseksüel erkekler ve hete-roseksüel madde bağımlılarında görül­mektedir. Londra’nın merkezinde HIV enfeksiyonu olan hamile kadınların oranı yüzde l’den daha azken bazı Afrika ülke­lerinde bu oran yüzde 40 civarındadır. Hamile kalmak HIV virüsü taşıyan bir kadının sağlığını etkilemez ama bebek üzerinde ciddi sonuçlan vardır. Yaklaşık olarak HIV virüsüyle doğan bebeklerin yüzde 20’sinde doğumdan sonraki ilk yıl içerisinde AİDS görülür ve bebekler dört yaşından önce ölür. Bazılarında da altı yaşından önce AİDS ortaya çıkar. Doğum öncesinde yapılan rutin taramalar ve HIV pozitif olan kadınların tedavileri, virüsün bebeğe geçme riskini ve annede AİDS’in bir hastalık şeklini alarak ortaya çıkma riskini büyük ölçüde azaltır ve annenin ömrünü uzatır. HIV pozitif olan kadınlara hamileliğin son aylarmda antiretroviral ilaç kombinasyonu verilerek, bebek se­zaryen doğurtularak, emzirmekten kaçı­narak ve yeni doğan bebeği aktif olarak te­davi ederek, HIV virüsünün anneden bebeğe geçme oranı yüzde 20’den yüzde 2’ye düşürülebilmektedir. HIV virüsü taşıyan hamile kadınların maalesef çoğu pahalı ilaçların ve tıbbi mü­dahalelerin hayatlarını kurtarma imkânı olmadığı ülkelerde yaşamaktadır.
TRİKOMONAS
Bu enfeksiyona, idrar yollarında ve vaji-nada bulunan Trichomonas vaginalis or­ganizması neden olur ve enfeksiyon ge-
ilikle klamidya ve gonore ile birlikte görülür. Enfeksiyon belirti göstermeyebi-lir veya kötü kokulu sarı yeşil renkli kö­püklü vajinal akıntıyla birlikte vajina ve id­rar yolunda iltihap ve ağrı şeklinde ortaya çıkar. Hamilelikte görülen enfeksiyon yeni doğan zatürreesine neden olabilmektedir. Hastalığın teşhisi rahim ağzından alman sürüntü örneği veya vajinal örneğin ince­lenmesiyle konur. Enfeksiyon, hamilelikte ve emzirirken kullanılması güvenli olan metronidazol antibiyotiklerle tedavi edilir.
 
 
BAKTERİYAL VAJİNOZ
Kadınların yaklaşık yüzde 10’u ila 20’sini etkileyen vajinal akıntının nedenidir ama belirti göstermeyebilir. Bu genellikle ince gri renkli ağır ve kötü kokulu kaşıntı yap­mayan bir akıntıdır. Vajinal yayma tes­tinde bulunan ipucu hücreleri sayesinde tanı konur. Hamilelikte vajinadaki değişen hormonal ortam daha az asidik olduğu için bakteriyel vajinozda bulunan orga­nizmaların büyümesi için uygundur. Hamilelikte görülen BV enfeksiyonu geç düşük ve prematüre doğumla yakından il­gilidir. Klindamisin veya metronidazol gibi antibiyotikler enfeksiyonu birkaç gün içerisinde geçirse de hamilelikte nükset­mesi sık rasdanan bir durumdur. Tara­malar ve enfeksiyonlu kadınların her biri­nin tedavi edilmesi erken doğum oranını azaltmamıştır. Daha önce erken doğum yapmış olan kadınların bu enfeksiyona yatkınlığı bulunmaktadır ve enfeksiyon görüldüğünde testlerden ve antibiyotik tedavilerinden yararlanmalan gerekmek­tedir.
 
     
         
         
     
 
 
   
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ
kadın sitesi kategoriler